11 Mayıs 2007 Cuma

EĞİTİMİN FELSEFİ BOYUTU

EĞİTİMİN FELSEFÎ BOYUTU

M. Said Yalçın

Eğitime dair konu, hedef, metot, muhatap vb. hususları dikkate alan ve belirli bakış açılarına göre farklı farklı ifade edilen pek çok tarif vardır. Hemen hemen bütün tarifleri kuşatan ve bu makalenin de esasını teşkil eden tarife göre eğitim, “insan faaliyetlerinde istenilen yönde davranış değişikliği sağlama çabası”dır.

İnsanlık tarihine baktığımızda her toplumun, her ideolojinin, her dinin ve felsefî görüşün aynı zamanda bir eğitim anlayışı geliştirdiğine, varlığını devam ettirebilmek için mensuplarını kendi doğruları çerçevesinde eğittiğine şahit oluruz. Bu eğitme ve yetiştirme sürecinin ekseninde daima insan vardır. Eğitim anlayışına yön veren başat unsura gelince, “hedeflenen insan tipini” şekillendiren “insan tanımları” bu sürecin belirleyicisi olmuştur. İşte eğitimle felsefe arasındaki ilişki bu tanımlarda kendini göstermekte, eğitim felsefesi; eğitimin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini söylemeye çalışırken bu insan tanımlamalarından hareket etmektedir.

“Eğitim felsefesi; eğitimle ilgili düşünce ve uygulamaları felsefî düşünce ölçüleri içerisinde analiz ederek yorumlayan ve bu yorumlara uygun olarak eğitimi yeniden sistemleştirmeye çalışan felsefî bir disiplindir.” (1)

Daha geniş anlamıyla eğitim felsefesi; “... tarihî, sosyal ve kültürel varlık problemlerini inceleyen, buradan elde ettiği bulgular aracılığıyla insanı özel çevre ve evrensel ölçülerle tanımlayan ve bu tanıma uygun bir eğitim anlayışı teklif eden bir bilgi alanı” (2) şeklinde tarif edilmektedir.

“Eğitimin olanaklı olup olmadığı, eğitimin bir ideoloji ya da öğreti aktarmaktan bağımsız olup olmadığı, eğitimde bir öğretmene gerek duyulup duyulmadığı, eğitimde temel amacın bilgi aktarmak mı, yoksa bilgilenme yeteneği kazandırmak mı olduğu, bilgiyi amaçlayan eğitimin, eyleme yönelen eğitimden farklılık gösterip göstermediği” (*) gibi konular eğitim felsefesinin genel çerçevesini belirler.

Batı düşüncesinde yer edinen ve insanı, varlığı, varoluşu, hayatı... kendi perspektifiyle tanımlayan felsefî görüşler, tabiî olarak birer eğitim anlayışına da kaynaklık etmiştir.
Mutlak ilkelere bağlılığı ve devamlılığı savunarak, eğitimi “ezelî hakikatlere rehberlik etmesi” yönüyle ele alan Perennialistler, değişimin gerçekliği, değerlerin nisbiliği gibi esaslara dayanan ve büyük ölçüde Pragmatizmin etkisinde kalan Progressivistler, materyalizme istinad eden Komünistler, ferdiyetçi ve çoğulcu anlayışa karşı devletçi ve totaliter anlayışı benimseyen Faşistler ve daha pek çok anlayış, sahip olduğu Tanrı, insan, varlık, hayat telâkkisine göre ve dünya görüşüne binaen farklı eğitim modelleri geliştirmişlerdir.(**)

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de tüm devletlerin, vatandaşlarına yönelik bir eğitim anlayışı, bir “millî eğitim” politikası vardır. Bu millî eğitim programlarına bakıldığında her devlet kendi çıkarları ve doğruları istikametinde bir “iyi vatandaş” portresi çizmekte, geleceğinin teminatı olarak gördüğü çocukları ve gençleri bu “iyi vatandaş” tanımına göre eğitmeye çalışmaktadır.

Bu tespitlere istinaden şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Ortaya konulacak eğitim sistemi her yönüyle insanı doğru anlayan ve doğru tanımlayan, insanın ne olduğunu ve ne olması gerektiğini iyi belirleyen bir temele dayanmalıdır. Çünkü bir eğitim sistemi her şeyden önce yetiştireceği insanı bilmek, tanımak ve tanımlamak zorunda olup, onu sevkedeceği yönü, sevkedişin metot ve vasıtalarını belirlemek durumundadır.

Meseleye İslâm nokta-i nazarından bakıldığında neler söylenebilir? Acaba İslâm’ın insan anlayışı ve buna bağlı olarak insan eğitimine yüklediği anlam nedir? İslâm’ın eğitim modeli hangi hususları içermektedir?

Kanaatimizce bu ve benzeri sorulara cevap verebilmek için her şeyden önce kişinin sağlıklı ve sahih bir uluhiyyet telâkkisine, doğru bir Tanrı tasavvuruna sahip olması gerekmektedir. Çünkü yanlış Tanrı tasavvuru doğal olarak yanlış insan anlayışına sebep olmakta, dünyaya, varlığa ve hayata bakışta zincirleme yanlışlıkları beraberinde getirmektedir.

Her konuda olduğu gibi uluhiyyet konusunda da en sahih bilgileri ve yegâne doğru anlayışı Kur’an-ı Kerim’de ve onu insanlara tebliğ eden Hz.Peygamber’in sünnetinde bulmak mümkündür.
“Ben muallim olarak gönderildim”
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim”
“Beni Rabbim te’dip etti ve te’dibimi en güzel bir şekilde gerçekleştirdi”

.....

diyen ve insanlara yaratılışın amacı, hayatın gayesi ve anlamı konularında hem en doğru bilgileri sunan hem de bunu en güzel şekliyle hayatında gerçekleştiren Hz. Muhammed (s.a.v.), eğitim anlayışı ve modeli itibariyle de bizler için nümune-i imtisal olmalıdır.
Kalkış noktamız Kur’an ve Sünnet’in rehberliği olursa sonuçta elde edeceklerimiz de –inşaallah- Allah’ın rızasına uygun olacak, meselelerimiz arzu edilen surette çözüme kavuşacaktır. Zaten İslâmî eğitimin amacı “insanın Allah’a yaraşır, salih bir kul olması” şeklinde ifade edilmektedir. Amaç Allah’ın rızası olunca, o amaca götürecek vasıtalar da elbette Allah’ın dini, bu dinin kitabı ve o kitabın mübelliği olan Allah’ın rasulü olacaktır.

İslâmî öğretiye göre insan; Allah-u Teâlâ’nın kendisine ibadet etmesi için yarattığı, mükerrem kıldığı, yeryüzüne hilafet göreviyle indirdiği, en güzel ameli kimin gerçekleştireceğini tespit maksadıyla imtihana tâbi tuttuğu, ahsen-i takvim’de yaratılmış olmakla beraber, esfel-i safiline de düşme tehlikesi olan, nefsinde fücur ve takvayı potansiyel olarak barındıran... bir varlıktır.
Ondan beklenen; yüklendiği emanetin sorumluluğunu yerine getirmesi, Hak din olan İslâm’ı benimseyip, yüzünü yaratıcısı olan Allah’a çevirmesi, hududullaha riayet ederek yeryüzünde iyiliğe teşvik ve kötülükten sakındırma bilinciyle hareket etmesi, Müslüman olarak şahitlik ettiği dünya hayatını yine Müslüman olarak tamamlayıp, razı olmuş ve razı olunmuş bir kul sıfatıyla ve kalb-i selimle... Rabbinin huzuruna çıkmasıdır.

Eğitimin felsefî boyutuna işaret etmeye çalıştığımız bu yazıyı yetkin bir ismin konuyla ilgili görüşlerini kısaca değerlendirerek noktalamak istiyoruz.

Müslümanların son dönemlerde karşılaştığı problemlerin temelinde “edep kaybı” ve “otoritenin inkârı” olduğunu söyleyen ve sekülerleşme krizine dikkat çeken Nakip el-Attas, terbiye ve ta’lim kavramlarının İslâmî eğitimi tam manasıyla anlatamadığını, bunu en güzel şekilde te’dip kavramıyla ifade edebileceğimizi söylemekte ve “Eddebeni Rabbî fe ahsene te’dîbî” hadisine atıfta bulunmaktadır. (3)

Yine ona göre problemler, “İslâm dini ve onun pek önemli anahtar kavramları ve esasları konularındaki bilgi yetersizliği ve belirsizlikten kaynaklanmaktadır. Bu problemleri halletmenin yolu ise eğitimden geçmektedir. (4)

El-Attas’ın eğitim felsefesi, İslâm metafiziği ve onun anahtar kavramları üzerine bina edilmiştir.
“İslâm metafiziği yalnız bir gerçeği ve hakikati kabul eder ve tüm İslâmî değerler, nihaî ölçüde yalnız bu gerçekle ilintilidir. Öyle ki birey olarak veya toplumun bir üyesi olarak Müslüman için değişmeye, gelişmeye, ilerlemeye ve mükemmelliğe yönelik tüm çabalar bu yegâne gerçeği ortaya koyan ve bu biricik hakikati vurgulayan dünya görüşü tarafından şekillendirilir.” (5)

İslâm metafiziğinin merkezinde olan ve bütün anahtar kavramların odağında bulunan bu yegâne hakikat Allah’tır. Allah gerçeği ve kavramının, İslâm’ın dünya görüşü üzerinde olsun, İslâmî eğitimin içeriği ve yöntemleri üzerinde olsun köklü izleri vardır. Allah en temel gerçek olunca, İslâm eğitiminin en önemli amaçlarından birisinin “Allah hakkında gerçek ve sahih anlayışın ve bilincin insan nefsine yerleştirilmesi” olması kaçınılmazdır. (6)

El-Attas’a göre İslâmî eğitimin gerçek amacı “iyi bir insan” yetiştirmektir. Diğer eğitim sistemlerinde amaçlanan “iyi bir vatandaş” yahut “iyi bir işçi” ideali “iyi bir insan” idealini gerektirmezken; “iyi bir insan” hedefi zorunlu olarak “iyi bir vatandaş” ve “iyi bir işçi” ideallerini de bünyesinde barındırmaktadır. (7)

Allah’ı, İslâm metafiziğinin ve ona dayanan İslâm dünya görüşünün merkezindeki anahtar kavram olarak belirleyen el-Attas, eğitim felsefesini de bazı anahtar kavramlarla şekillendirmekte, tasarladığı eğitim modelini şu kavramlar üzerine bina etmektedir:
1) Din
2) İnsan
3) Bilgi (ilim ve marifet)
4) Hikmet
5) Adalet
6) Doğru amel (edep)
7) Üniversite (külliye, camia)

Bu kavramlardan birincisi bilgi araştırmasının gayesi ve eğitim olayıyla olan ilişkisine, ikincisi bunun faaliyet alanına, üçüncüsü münderecata, dördüncüsü ikinci ve üçüncü için bir kritere, beşincisi dördüncüyle ilgili olarak dağıtım olayına, altıncısı birden beşe kadar olan kavramlar için gerekli olan yönteme, yedincisi ise tüm bunların ifa biçimine atıftır. (8)


Dipnotlar:

(1) Hüseyin Akyüz, Eğitim Sosyolojisinin Temel Kavram ve Alanları Üzerine Bir Araştırma, (İstanbul: MEB Yay., 1992), s.110
(2) a.g.e., s.110
(*) Ahmet Cevizci, “Eğitim Felsefesi” mad., Felsefe Sözlüğü, (Ankara: Ekin Yay., 1997), s.231
(**) Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Bayraktar Bayraklı, İslâm’da Eğitim, (İstanbul: MÜ İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay., 3. bs. 1989), s.49 vd.
(3) Seyyid Nakip el-Attas, Modern Çağ ve İslâmî Düşünüşün Problemleri, (İstanbul: İnsan Yay., 1989)
Edep kaybı ve otoritenin inkarı için bkz. 4.5. ve 6. bölümler, sekülerleşme krizi için bkz. 2. bölüm.
Not: Bu kitabın ikinci baskısı İslâm, Sekülerizm ve Geleceğin Felsefesi adıyla yayınlanmıştır.
(4) Wan Muhammed Nor, “El-Attas’ın Eğitim Felsefesi ve Metodolojisinin Genel Hatları”, Çev. Yasin Ceylan, İslâmi Araştırmalar, C.VII, S.1, s.36
(5) a.g.m., s.39
(6) a.g.m., s.40
(7) a.g.m., s.56
(8) el-Attas, a.g.e., ss.180-181

Hiç yorum yok: