OKUMANIN MAHİYETİ VE ANLAMI ÜZERİNE
Nedir okumak?
Mesela her gün bütün gazeteleri okuyan insan neyi okumuş olmaktadır?
Vaktini internette web sayfalarını okuyarak geçiren, facebook, twitter
üzerinden sürekli okuyup, yazan genç, bu fiiliyle övgüyü hak eden bir iş mi
yapmaktadır? Hızlı okuma teknikleriyle her gün bir kitap bitiren insan ne elde
etmektedir? Google marifetiyle dünyanın bilgisini avucunda döndürebiliyor olmak
insanı iyiye, doğruya ve güzele yönlendirebiliyor mu? Yoksa bilgi çokluğu ve
bilgi çöplüğü arasında zaten şaşırmış olan zihinler, enformatik cehalete mi
düşüyor? Dört duvar arasında sadece kitaplarla meşgul olan birisi sizce hayatı
okuyabilir mi? Okumak tek başına, birilerinin zannettiği gibi her derde deva
mı? Yoksa okumanın anlamı, mahiyeti ve muhtevası üzerine yeni okumalar mı
yapmamız gerekiyor?
***
Vücudumuzun sağlığını muhafaza etmek ve hayatımızı devam
ettirebilmek için besleniriz, maddi gıdalar alırız. Ruhumuzu, kalbimizi,
vicdanımızı, aklımızı, irademizi, muhakeme gücümüzü, temyiz kabiliyetimizi
geliştirebilmek için de iman, bilgi, ibadet, sevgi, adalet ve merhamet gibi manevi
gıdalara ihtiyacımız vardır.
Nasıl ki abur cubur yemek, dengesiz ve düzensiz beslenmek,
gerekenden fazla yemek hastalıklara, vücutta dengesizliklere ve obeziteye sebep
oluyorsa, amaçsız, istikametsiz, salt okumak adına yapılan okumalar da manevi
hastalıklara, kafa karışıklığına, sıkıntılara ve ruhsal problemlere yol açar.
Millet olarak az okuduğumuz, dolayısıyla cahil bir toplum
olduğumuz vurgusu sıkça yapılır. Avrupalıların, Japonların ne kadar çok
okuduğu, otobüste, trende, tramvayda bile kitap okudukları dillendirilir. Kişi
başına düşen kitap ve gazete sayısı istatistikleri üzerinden karşılaştırmalar
yapılır. Oysa asıl problem kemmiyet (nicelik) problemi değil keyfiyet (nitelik)
problemidir. İstatistiklerde onlardan öne geçmekle problemin çözüleceğini
sanmak büyük bir yanılgıdır. Neyi, niçin ve nasıl okumamız gerektiği üzerine
düşünmeden yani meselenin keyfiyeti üzerine kafa yormadan bu problem çözülmez.
Okumanın mutlaka bir dayanak noktası ve bir de istikameti
olmalıdır.
Okumak; yaratan, yaşatan, besleyen, büyüten, kemale erdiren yani
Hâlık ve Rab olan Allah adına olmalı, kalemle öğreten Allah nam-ı hesabına
yapılmalıdır. Yani O’nun istediği doğrultuda ve O’nu daha iyi ve doğru bir
şekilde tanıyabilmek amacıyla okumalıdır, insan. Amaçsız, anlamsız ve istikametsiz
okumalar, okumak olamaz.
Tek başına okumak (yani yazılı bir metni mesela kitaptan,
dergiden, internetten okumak) hakikate ulaşmak için yeterli olmayacaktır. Okumak,
ne olursa olsun okumak, amaçsız okumak, kendinde ve kendisi için değerli olan
bir eylem değildir. Çok kitap okumak da sanıldığı gibi tek başına bir marifet,
bir meziyet değildir. Asıl okunması gereken kitapları ıskalayarak ve çoğunlukla
hava atmak kastıyla dünya klasikleri, çok satanlar, popüler ve meşhur edilmiş
yazarlar üzerinden güya çok kitap okuyor olmak da bir anlam ifade etmez.
Okumayı belli bir gaye için ve istikamet üzere bir hayatı
yaşayabilmek adına, doğru bilgiye, salih amele ve güzel ahlaka ulaşmak kastıyla
yapmamız gerekmektedir. Ayrıca okumanın sadece yazılı bir metni okumak
biçiminde anlaşılması da doğru değildir.
İlk nazil olan Alak suresinde okumayı emretmekle vahiy
sürecini başlatan Rabbimiz, kendisi adına ve kendisine ulaştıracak bir usulle
okumamızı istemektedir. Okumaya Allah adıyla başlamamızı ve okuma sürecinde de hiçbir
zaman irtibatı koparmamamızı emretmektedir.
Burada Kur’an’daki okuma emrinin ilk muhatabı olan Hz.
Peygamber’in (s.a.v.) ümmi olması ve ilk vahiyle muhatap olduğunda “Ben okuma
bilmem!” diye cevap vermesi üzerinde de düşünmemiz lazım. Ortada yazılı bir
metin yoktur ama peygamberden okuması istenmektedir. O halde nedir okumak?
Peygamberimizden ve onun şahsında bizlerden istenen yazılı
bir metnin okunması değil, her şeyi Allah ile irtibatlı kılan bir bakış
açısıyla hadiselere yaklaşılmasıdır. Buradaki okuma talebinde Allah’ın
terbiyesine girilmesi, eşyanın, Allah’a bakan yönü çerçevesinde görülmesi
istenmektedir.
Var olanları, olayları, olguları, gelişmeleri, dünyayı, ahireti,
hayatı, ölümü kısaca her şeyi Allah’a bakan yönüyle görmemiz, bilmemiz ve bu
doğrultuda hayatımıza istikamet vermemiz beklenmektedir.
Okunması istenen kâinat kitabıdır, insandır, tarihtir,
toplumdur. Ve bunların hepsi Allah’ın sonsuz ilmiyle ve kudret eliyle yazdığı
kitaplardır. Bu ayetlerde vurgulanan lafzen bir okuma yani kıraat/tilavet
değil, düşünme, tefekkür etme, irtibat kurma, her şeyi Allah ile bağlantılı
haliyle görmedir. İşte asıl okuma da budur.
***
Okumaya dair farklı bir boyut da okumanın gayesiyle
alakalıdır. Cuma suresinde okumanın gayesinden uzaklaşılması durumunda
yüklenilen bilgilerin hiçbir anlamı olmadığı belirtilmekte, gereğini yapmadıktan
sonra çok bilgi yüklenen kimseler, “kitap yüklü eşeklere” benzetilmektedir.
Peygamber Efendimiz de bir yandan “Rabbim ilmimi artır”
şeklinde duaya davet edilirken diğer taraftan “faydasız ilimden” Allah’a
sığınmaktadır.
“Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi
tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme. ‘Rabbim! İlmimi arttır’ de.”
(Taha, 20/114).
“Allahım! Acizlikten, tembellikten, cimrilikten,
ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve kabir azabından sana sığınırım. Allahım!
Nefsime takva nasip et ve onu her türlü günahtan temizle; onu en iyi
temizleyecek sensin. Ona yardım edip eğitecek sadece sensin. Allahım! Faydasız
ilimden, ürpermeyen gönülden, doymak bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan
duadan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir 73).
Okumanın manasını ve gayesini iyi anlayarak bizlere özlü bir
biçimde sunan Yunus Emre, okumanın ruhunu şu şekilde özetlemektedir:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir