“AKLA VEDA” ve AKL-I
SELİME DAVET
Akla Veda, yirminci yüzyıl anarşist filozoflarından Paul
Feyerabend’in bir kitabının adı. Bu yazıda önce Akla Veda’dan bazı alıntılar
yapıp ardından akl-ı selime davet içeren bölümlerle akıl üzerinde düşünmeye ve
bazı sorular sormaya çalışacağım.
“Batının yayılışını entelektüel açıdan saygın kılmakta sık
sık kullanılan iki ideyi eleştiriyorum: Akıl ve Nesnellik” (s.14). “Bir usulün
ya da bakış açısının nesnel olarak doğru olduğunu söylemek, onun insanların
beklenti, düşünce, tutum ve istekleri ne olursa olsun geçerli olduğunu iddia
etmektir.” (s.14). Feyerabend’e göre nesnelliği savunanlar; “kişisel ve
toplumsal tercihlerin önünü açmak yerine teorik şatolarına çekilip oradan,
şeylerin geçmişte niçin öyle olmuş olduklarını, bugün niçin böyle olmakta
olduklarını ve gelecekte niçin şöyle olacak olduklarını açıklamayı tercih
ediyorlar. O bildik nesnelcilikten başka bir şey değil bu, ilaveten devrimci ve
güya insancıl bir dille paketlenmiş o kadar.” (s.15).
Nesnellikle beraber batı uygarlığının savunulmasında en çok
kullanılan argümanlardan biri de Akıl’dır. Feyerabend’e göre “tıpkı nesnellikte
olduğu gibi akılcılığın da maddi ve formel biçimleri vardır.” (s.20). “Maddi
anlamda akılcı olmak, belli görüşlerden uzak durup, belli görüşlerin yanında
yer almak anlamına gelir. Formel anlamda akılcı olmak da yine belli bir usulü
savunmak, takip etmek demek...” (s.20). “Bunlar hemen hemen her düşünce ya da
usule kolayca iliştirilebilen ve iliştirildiği anda da onları bir kusursuzluk
hâlesiyle kuşatan ‘Akıl’ ve ‘Akılcılık’ gibi topu topu iki sözcüktür. (s.21).
Feyerabend nesnellik, akılcılık vb. iddiaların büyük bir
kısmının düzmece olduğu kanaatindedir.(s.22). Mesela ona göre “bilimler düzenli
bir tarzda ilerliyor olabilirler ama burada karşılaştığımız modeller sabit
değildir ve evrenselleştirilemezler.”, “aklın bir diğer armağanı olduğu iddia
edilen Aydınlanma bir gerçeklik değil, bir slogandır.” (s.22). “...bilimin doğasında
kültürel çeşitliliği dışlayan bir şey yoktur. Kültürel çeşitlilik serbest ve
sınır konmamış araştırma anlamında bilime ters düşmez. Ancak Akılcılık ya da
Bilimsel Hümanizm gibi felsefelere ve kendi Nuh nebiden kalma inançlarını kabul
ettirmek için donuk ve çarpık bir bilim imgesinden medet uman ve kimi zaman
Akıl da denilen bir faile ters düşer.” (s.23). “Akılcılığın tanımlanabilir
belli bir içeriği yoktur ve aklın şu anda tek yaptığı birörneklik yönündeki
genel itkiye bir kalite havası kazandırmaktır. Aklı bu itkiden kurtarmanın ve
şerefi Akılcılıkla kurduğu bu ortaklık tarafından bütünüyle lekelendiği için
ona elveda demenin zamanıdır.” (s.23-24).
Aklı, akılcılığı ve nesnellik iddiasını masaya yatıran bu
alıntılardan sonra akılla ilgili sorularımıza ve değerlendirmelerimize
geçebiliriz.
Günümüzde öne çıkarılan kavramların başında akıl geliyor.
Aklın son derece geliştiğinden bahsediliyor ve akıl çağında yaşadığımız
söyleniyor. Akıl vurgusu o kadar yoğun ki çoğu zaman hangi akıl ya da kimin
aklı sorusunu sormak aklımıza gelmiyor. Salt akıl bir anlam ifade ediyor mu?
Vahyi ve hakikati inkâra şartlanmış akıllar da bizler için değerli mi?
Kâfirler, müşrikler, münafıklar gerçekten akıllı kabul edilebilir mi? Hakkı
batıldan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırt edip; iyi olanı yapma ve kötü
olandan kaçınma gücü olarak tarif edilen akıl, inatçıların ve inkârcıların
baskı ve manipülasyon aracı olarak değerleri ters yüz eden bir hâle gelmişse
bunu sorgulamak zorunda değil miyiz? Hak ile batılı birbirine karıştıran
şeytani akıl, hak yolu eğri göstermek, zihinleri bulandırmak için kullanılan
ifsat edici fâsit akıl, ben gördüğümden başkasına inanmam demeyi marifet sayan
ilkel ve basit akıl, bizim akılla ilgili değerlendirmelerimizde bir anlam ifade
eder mi?
Farklı açılardan pek çok tarifi yapılan akıl, genelde insanı
diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz gücü, düşünme ve anlama
melekesi; sebep-sonuç ilişkilerini görebilme, olmuş olanlardan hareketle
olacakları kestirebilme yeteneği şeklinde tanımlanmaktadır.
Akılla ilgili tanımlamalarda ona yapılan övgüler dikkat
çekmektedir. Büyük bir nimet olduğu, çok değerli olduğu, dinin de akla önem
verdiği vurgulanmaktadır. Hatta bazen o kadar ileri gidilmektedir ki mesela
“İslam akıl ve mantık dinidir.” gibi cümleler bile kurulabilmektedir. Oysa tam
da bu noktada İslam alimlerinin akılla ilgili özellikle dikkat çektikleri bir
sıfat gözden kaçırılmamalıdır. Evet akıl önemlidir ve değerlidir ama hangi
akıl? Elcevap: Akl-ı selim. Peki nedir akl-ı selim? Kimin aklı akl-ı selimdir?
İşte cevabını aradığımız ve ayırdına varmak istediğimiz soru budur.
Günümüzde akıllarımız gerçekten akl-ı selim mi? Akıllarımız
âkil mi? Yoksa çağdaş ve modern anlatıların, saptırıcı dayatmaların, ideal
olarak sunulan iğva edici söylemlerin tesiri altında mıyız?