YÜZYILLARDIR YÖNETİME YÖN
VEREN DEĞERLER (Kısa Bir Derleme)
AYETLER
“Allah size, emanetleri mutlaka
ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi
emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte,
her şeyi görmektedir.” (Nisa 4/58)
"Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en
yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak, adaleti titizlikle
ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de
olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaleti
yerine getirebilme konusunda heva ve hevesinize uymayın. Eğer gerçeği çarpıtır
veya şahitlikten yüz çevirirseniz, bilin ki Allah yaptıklarınızdan
haberdardır." (Nisa, 4/135).
"Ey iman edenler, Allah için hakkı titizlikle
ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa karşı
duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe itmesin. Adil davranın, takvaya yakışan
budur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan
haberdardır." (Maide, 5/8).
"Allah, adaleti, ihsanı ve akrabalara yardımda
bulunmayı emreder. Her türlü hayasızlığı, kötülüğü ve azgınlığı da yasaklar.
Düşünüp tutasınız diye sizlere öğüt verir." (Nahl, 16/90).
"Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar
arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan
saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları
yüzünden çok ağır bir azap vardır." (Sad 38/26)
“O mü’minler ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı
ikame eder, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten nehyederler.
İşlerin sonu Allah’a varır.” (Hac 22/41)
“(İman eden ve Rablerine güvenen mü’minler) büyük
günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınırlar, öfkelendiklerinde dahi bağışlarlar.
Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri aralarındaki
danışma ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar. Kendilerine
haksız bir saldırı yapıldığında
elbirliğiyle kendilerini savunurlar.” (Şura 42/36-39)
“Sen onlara sırf Allah'ın
lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli
olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların
bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah'a
güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” (Al-i İmran 3/159)
“Hiçbir peygamber savaşanların
hakkını zimmetine geçirmez. Kim böyle bir haksızlık yaparsa kıyamet günü,
zimmetine geçirdiğini yüklenmiş olarak gelir; sonra, herkese kazanmış olduğunun
karşılığı kendileri haksızlığa uğratılmaksızın tastamam ödenir.” (Al-i İmran 3/161)
HADİSLER
"Hepiniz gözeticisiniz,
gözettiklerinizden sorumlusunuz. Lider bir gözeticidir, yönettiklerinden
sorumludur. Adam ailesinin gözeticisidir, onlardan sorumludur. Kadın, kocasının
evinde gözeticidir, görevli olduğu işten sorumludur. Hizmetçi, efendisinin
malının gözeticisidir, ondan sorumludur..." Buhârî
"Adil davrananlar, Allah
katında, Rahmanın sağındaki nurdan minberler üstündedirler. Onlar, hükümlerinde
ve ailelerinde, başta bulundukları sürece âdil davrananlardır." Müslim.
"Allah, bir yönetici için
iyilik isterse, ona iyi bir yardımcı ihsan eder ki, unuttuğu zaman hatırlatır,
hatırladığı zaman da ona yardım eder. Hayrını istemezse, ona kötü bir yardımcı
verir ki, unutunca hatırlatmaz, hatırlayınca da yardım etmez" Ebû Dâvud
“Bir memleketi yöneten idareci
elleri bağlanmış olarak kıyamet günü getirilir, adaleti onu kurtarır, zulmü ise
helak eder.” Ahmed bin Hanbel
Hz. ALİ, NEHCÜ’L-BELAĞA
(Abdullah bin Abbas’ı Basra’ya
vali tayin ettiğinde verdiği öğütlerden)
“İnsanları yüzünle, meclisinle,
hükmünle ferahlat, hoşnut et. Öfkeden sakın. Çünkü öfke, şeytanın insanı
aldatmak için iğva ettiği kötü bir şeydir. Bil ki seni Allah’a yaklaştıran her
şey ateşten uzaklaştırır, Allah’tan uzaklaştıran her şey de seni ateşe
yaklaştırır.” (Hz. Ali, Nehcü’l-Belağa, çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Der
Yayınları, İstanbul, 1990, s. 361)
(Muhammed bin Ebu Bekr’i
Mısır’a vali tayin ettiğinde verdiği emirnameden)
“Onların üstüne kanatlarını ger,
onlara iyi muamelede bulun, yüzün güleç olsun. Bakışta da görüşte de bir tut
onları. Böylece büyükler kendilerine meylettiğini sanmasınlar, zayıflar
adaletinden meyus olmasınlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızın küçüklerini, önemsizlerini
de soracaktır, büyüklerini, önemlilerini de. Gizli yaptıklarınızı da
soracaktır, aşikar olarak işlediklerinizi de. Azaba uğrarsanız, sizsiniz
kendinize fazlasıyla zulmeden; bağışlarsa O’dur fazlasıyla lutfeden. (Hz. Ali,
Nehcü’l-Belağa, çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul, 1990, s.
365)
(Malik Eşter’i Mısır’a vali
tayin ettiğinde yazdığı ahitnameden)
“… İdaren altındaki şehirlerin
düzene girmesi, halkın huzura kavuşması için daima bilginlerle görüş, bu
hususta düşünceli kişilerle danış.
Bil ki halk sınıflara
ayrılmıştır. O sınıfların bir kısmı öbür kısmının düzene girmesiyle düzelir,
huzura erer. Bir kısmının öbür kısmından müstağni kalmasına imkan yoktur.
Bu sınıflardan biri, Allah
ordusudur, askerlerdir. Biri umumi ve hususi işleri düzene sokan katiplerdir.
Biri adaletle hükmeden kadılardır. Biri insafla, yumuşaklıkla kullar arasında
hükmeden, beytülmal işlerini gören kişilerdir. Biri Müslümanların amânına
girmiş olan ve cizye veren Kitap ehlidir. Biri vergi veren Müslümanlardır. Biri
alış verişle uğraşanlar ve sanat ehli olanlardır. Bir de ihtiyaç sahibi olan
yoksul kişilerdir ki bunlar bu sınıfların en aşağı tabakasıdır. Bunların
hepsinin adlı adınca Allah katında payı vardır. Kitabında yahut -Allah’ın
salatı ona ve soyuna olsun- peygamberinin sünnetinde haddi konmuş, farzı
bildirilmiştir ki bu ahid, katımızda korunmaktadır.
Askerler, Allah’ın izniyle halkın
sığınaklarıdır, valilerin ziynetleridir. Dinin üstünlüğü, eminlik ve esenlik
yolları onlarla korunur. Halk ancak onlarla kalkınır, huzura kavuşur. Askerler
Allah’ın emriyle alınan vergiyle beslenebilirler. Düşmanlarına karşı o sayede
güç kuvvet sahibi olurlar. Düzene girmeleri ancak o vergiye dayanılarak olur,
neye ihtiyaçları varsa onunla düzene sokulur.
Sonra bu iki sınıf ancak üçüncü
sınıfla, kadılar, zekat ve vergi memurları ve katiplerle nizama girer. Onlar
halkın işlerini düzene sokarlar, faydalı şeyleri toplarlar, ileri gidenlerin
de, aşağı olanların da işleri onların sayesinde emniyete kavuşur.
Bütün bu sınıfların ayakta
durmaları, tacirlerle, sanatkarlarla mümkündür. Onlar halkın muhtaç olduğu
şeyleri toplarlar, çarşılara, pazarlara dökerler, böylece başka sınıfların
yapamayacağı şeyleri yaparlar.
Sonra ihtiyacı olan, yokluk
içinde bulunan aşağı tabaka gelir. Bunları görüp gözetmek, bunlara yardım etmek
gerektir. Allah katında bu sınıfların hepsinin de genişliği vardır, hepsinin de
yeri vardır, ihtiyaçlarının giderilmesi, hallerinin düzene sokulması icap eder.
Bu da valinin vazifesidir. Valinin, Allah’ın emirlerini gereği gibi yapar,
halkın düzenine çalışır, çabalarken Allah’tan yardım dilemesi, hakka riayet
etmesi, bu işler kendisine hafif gelsin, ağır gelsin dayanması gerektir.” (Hz.
Ali, Nehcü’l-Belağa, çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul, 1990,
s. 372-373)
“Akıl gibi zenginlik, bilgisizlik
gibi yoksulluk, edep gibi miras, danışmak gibi arka olmaz.” (Hz. Ali,
Nehcü’l-Belağa, çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul, 1990, s.
412)
“Bir evdeki gasp edilmiş bir tek
taş, o evin yıkımı için rehin edilmesi demektir. (onun yıkılmasının
garantisidir.)” (Hz. Ali, Nehcü’l-Belağa, çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Der
Yayınları, İstanbul, 1990, s. 440)
MAVERDİ, NASİHATÜ’L-MÜLUK
“Şu da bilinmesi gereken bir
gerçektir ki, idarecinin süsü toplumun düzenidir. Toplum din ve dünya
bakımından ne kadar zengin ve yüce olursa, memleketi mamur ve ferah içinde
olursa, idarecinin gücü o oranda büyük, saygısı o nispette yüce olur. Ancak
toplum ve memleketi ne kadar düşük ve aşağı olursa Melik de o derece bayağı,
geliri düşük, övünç vesileleri o nispette az olur. Siyasetçi melikin kendi
tebaasının evlerini harabeye çevirerek kendi evini mamur kılmak istemesi
yaraşmaz.” (Maverdi, Nasihatü’l-Müluk, “Siyaset Sanatı”, çeviren: Mustafa
Sarıbıyık, Kırk Ambar Yayınları, İstanbul, 2000, s. 284)
NİZAMÜLMÜLK, SİYERÜ’L-MÜLUK
(Siyasetname)
“Padişah için haftada iki gün
Mezalim’e oturmaktan, haklıyı haksızdan ayırmaktan, adalet dağıtmaktan,
raiyyetinin sözünü, vasıtasız, kendi kulağı ile işitmekten başka çare yoktur…
Zira cihan hakiminin zulme uğrayanlar ve adalet isteyenleri haftada iki gün
huzuruna davet ettiği ve sözlerini dinlediği haberi memlekette yayılınca, bütün
zalimler korkarlar, ellerini çekerler, kimse cezalandırılma korkusu ile zulüm
ve yağmaya cesaret etmez.” (Nizamülmülk, Siyerü’l-Müluk, “Siyasetname”, çeviren:
Mehmet Altay Köymen, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1990, s. 18)
“İşlerde danışmak kavi
reylilikten olur… Netice olarak karşısına bir iş çıkınca padişah, herkesin
aklına geleni söylemesi, ortaya atılan fikri her birinin sözü ile
karşılaştırması, doğru olanı tercih etmesi için ihtiyarlar, alimler ve dostları
ile meşveret etmeyi vazife bilmelidir. İşlerde müşavere etmemek, zayıf
fikirlilikten olur.” (Nizamülmülk, Siyerü’l-Müluk, “Siyasetname”, çeviren: Mehmet
Altay Köymen, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1990,s. 117)
GAZZALİ, ET-TİBRU’L-MESBUK Fİ
NASİHATİ’L-MÜLUK
“Ey Sultan! Önce insanları idare
etmenin kıymetini biliniz, onun tehlikelerini de öğreniniz. Çünkü liderlik
büyük bir nimettir. Eğer onu hakkıyla yerine getirirseniz, kendisinden sonra
başka mutluluk düşünülemeyen bir saadete ulaşırsınız. Şayet onun hakkını yerine
getirmeyip, zulümden geri durmazsanız, kendisinden sonra ancak kafirliğin
olabileceği bir bedbahtlığa düşersiniz. Devlet idaresinin kıymet ve büyüklüğü
hakkında peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sultanın bir günlük adaleti,
Allah’a karşı yapacağı yetmiş yıllık nafile ibadetinden daha üstündür.”
(Gazzali, et-Tibru’l-Mesbuk fi Nasihati’l-Müluk, “Yöneticilere Altın Öğütler”
çeviren: Hüseyin Okur, Semerkand yayınları, İstanbul 2004, s. 43)
“Ey Sultan! Sen sadece kendi
elini zulümden çekmekle yetinme. Kendini zulümden uzak tuttuğun gibi
hizmetçilerini, yakınlarını, görevlilerini ve kapını bekleyenleri de terbiye
edip güzelleştirmen gerekir. Onların zulmüne razı olma. Çünkü sen kendi
zulmünden sorgulanacağın gibi onların işlediği zulümlerden de hesaba
çekileceksin.” Gazzali, et-Tibru’l-Mesbuk fi Nasihati’l-Müluk, “Yöneticilere
Altın Öğütler” çeviren: Hüseyin Okur, Semerkand yayınları, İstanbul 2004, s.
61)
“Şunu kesin olarak bil ki, Allah
insanlar içinden iki grubu seçkin yaratmıştır: Bunlar peygamberler ve devlet
adamlarıdır. Allah, peygamberleri, kullara, Yüce Allah’a nasıl kulluk
yapacaklarını öğretmek ve O’nu tanıma yolunu açıklamak için göndermiştir.
Devlet başkanlarını ise, insanları birbirlerine karşı taşkınlık ve düşmanlık
yapmaktan korumak için seçmiş, düzenin ve bozulmanın ipini onların eline
vermiş, hikmetiyle halkın menfaat ve faydasını onlara bağlamış, kudretiyle
onları en şerefli bir makama getirmiştir. Bu konuda gelen bir hadiste şöyle
buyrulmuştur: “Hakkı ayakta tutan sultanlar yeryüzünde Allah’ın gölgesidir.”
(Gazzali, et-Tibru’l-Mesbuk fi Nasihati’l-Müluk, “Yöneticilere Altın Öğütler”
çeviren: Hüseyin Okur, Semerkand yayınları, İstanbul 2004, s. 107)
ABDURRAHMAN EŞ-ŞEYZERİ,
EN-NEHCÜ’L-MESLUK Fİ SİYASETİ’L-MÜLUK
“Haberin olsun ki, adalet, devlet
başkanında bulunması gereken niteliklerin en yücesi ve devlet varlığı için en
gerekli olanıdır. Zira adalet, halkın yöneticiye itaat etmesini sağlar ve
yöneticiyle vatandaşı birbirine yakınlaştırır. Adalet ile işler yolunda gider,
ekonomi düzelir, toplum refah ve mutluluğa erer. Diğer erdemli işler de adalet
ile tamamlanır.” (Abdurrahman eş-Şeyzeri, en-Nehcü’l-Mesluk fi Siyaseti’l-Müluk,
“Devlet Başkanının Nitelikleri”, çeviren: Osman Arpaçukuru, İlke Yayıncılık,
İstanbul, 2003, s. 52)
“Haberin olsun ki, zulüm, adalete
uymayan harekettir. Zulmün sürekliliği, halkın siyasal iktidara olan sadakat ve
bağlılığını sarsar ve verdiği desteği geri çekmesine yol açar. İnsanları isyan
ve başkaldırıya teşvik eder. Yeryüzünü ve insanların vicdanını zulümden daha
çabuk yıkan, darmadağın eden ikinci bir şey daha yoktur. Çünkü zulmün duracağı
bir sınırı ve sonu yoktur. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Kıyamet
günü azapça insanların en kötüsü, Allah’ın kendisini halkın yönetimine getirip
de sahip olduğu güçle insanlara zulmeden yöneticidir.” (Abdurrahman eş-Şeyzeri,
en-Nehcü’l-Mesluk fi Siyaseti’l-Müluk, “Devlet Başkanının Nitelikleri”,
çeviren: Osman Arpaçukuru, İlke Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 103)
İBN TEYMİYE,
ES-SİYASETÜ’Ş-ŞER’İYYE Fİ ISLAHİ’R-RAİ VE’R-RAİYYE
“En iyi ve mükemmel siyasetçiler,
vacipleri yerine getirip, haramları terk edenlerdir. Böyleleri vermekle dinin
düze çıkması mümkün olunca ödeme yaparlar, kendilerine ise ancak mübah kılınanı
alırlar. Allah’ın emir ve yasaklarından biri çiğnenince Rableri için
gazaplanırlar ve kendileri hakkındakini affederler. Hz. Peygamber’in harcama ve
ödemedeki tutumu işte budur; aynı zamanda bu en mükemmel hareket yoludur.” (İbn
Teymiye, es-Siyasetü’ş-Şer’iyye fi Islahi’r-Rai ve’r-Raiyye, “Siyaset”, çeviren:
Vecdi Akyüz, Dergah Yayınları, İstanbul, 1985, s. 88)
LÜTFİ PAŞA, ASAFNAME
“Makam sahiplerini bir iki
şikayetçi nedeniyle görevinden almamak gerekir. Şikayet edilen, gerek beylerden
olsun, gerekse kadılardan olsun, eğer hakkında bir iki defa şikayet olunursa,
veziriazam ona öğüt yollu bir mektup gönderip, nasihat etmelidir. Eğer bununla
yola gelmez, şikayetçileri de şikayetlerinde ısrar ederlerse, görevden alınması
gerekir. Veziriazam olan şahsın kadir kıymet bilir olması gerekir. Herkesin
değerini gerek soyu yönünden, gerek bilgisi yönünden ve gerekse hizmeti
yönünden bilmeli ve buna göre görev vermelidir.” (Lütfi Paşa, Asafname,
hazırlayan: Ahmet Uğur, Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları, Ankara, 1982, s.
20)
KINALIZADE ALİ ÇELEBİ, AHLAK-I
ALAİ
Dayire-i Adliyye
Adldir mucib-i salah-ı cihan
Cihan bir bağdır divarı devlet
Devletin nazımı şeriattir
Şeriate olamaz hiç haris illa
mülk
Mülk zabt eylemez illa leşker
Leşkeri cem edemez illa mal
Malı kesb eyleyen raiyyettir
Raiyyeti kul eder padişah-ı aleme
adl
(Kınalızade Ali Çelebi, Ahlak-ı Alai,
hazırlayan: Mustafa Koç, Klasik yayınları, İstanbul, 2007, s. 539)
“Adalet dünyanın kurtuluşunu
sağlar. Dünya, duvarı devlet olan bir bağdır, devleti düzenleyen şeriattır,
hükümdar olmadan şeriat korunamaz, askersiz hükümdar duruma hakim olamaz, mal
olmadan hükümdar asker toplayamaz, malı hasıl edecek olan halktır, halkı
padişaha kul eden ise adalettir.”
DEFTERDAR SARI MEHMET PAŞA,
NESAYIHÜ’L-VÜZERA VE’L-ÜMERA
“Adalet üzre harekete sa’y ü
ictihad cümle hükkam üzerine lazımdır. Lakin padişahlara cümleden ziyade ehem
ve elzemdir. Zira adl, tevfir-i hazine ve teksir-i raiyyete müeddidir. Hazine
ise reaya kesretinden ve memleket mamurluğundan hasıl olur. Memleketin imareti
ise adl iledir. Bir memleket ki harabola maldan binasip ve halkı gınada binisap
olmalıdır. Nitekim denilmiştir:
Mülk durmaz eğer olmazsa rical
Lazım amma ki ricale emval
Mal tahsili raiyetten olur
Bağ u bostan zıraatten olur
Olmasa adl reaya durmaz
Adlsiz çetr ikamet kurmaz
Adldir asl-ı nizam-ı alem
Adlsiz saltanat olmaz muhkem
Mülkde zelzele gaflettendir
Terk-i ahkam-i şeriattendir
Bağıban etmeyicek çeşmini baz
Bağına herkes eder desti
dıraz.
(Defterdar Sarı Mehmet Paşa,
Nesayıhü’l-Vüzera ve’l-Ümera, “Devlet Adamlarına Öğütler”, derleyen ve çeviren:
Hüseyin Ragıp Uğural, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları,
Ankara, 1969, s. 23)
Veli KARATAŞ
Sivil Bakış dergisinin 2. sayısında (Eylül-Ekim-Kasım 2011) yayınlanmıştır.