13 Şubat 2013 Çarşamba

Yüzyıllardır Yönetime Yön Veren Değerler


YÜZYILLARDIR YÖNETİME YÖN VEREN DEĞERLER (Kısa Bir Derleme)
AYETLER
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.” (Nisa 4/58)
"Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak, adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaleti yerine getirebilme konusunda heva ve hevesinize uymayın. Eğer gerçeği çarpıtır veya şahitlikten yüz çevirirseniz, bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisa, 4/135).
"Ey iman edenler, Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe itmesin. Adil davranın, takvaya yakışan budur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Maide, 5/8).
"Allah, adaleti, ihsanı ve akrabalara yardımda bulunmayı emreder. Her türlü hayasızlığı, kötülüğü ve azgınlığı da yasaklar. Düşünüp tutasınız diye sizlere öğüt verir." (Nahl, 16/90).
"Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır." (Sad 38/26)
“O mü’minler ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı ikame eder, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah’a varır.” (Hac 22/41)
 “(İman eden ve Rablerine güvenen mü’minler) büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınırlar, öfkelendiklerinde dahi bağışlarlar. Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri aralarındaki danışma ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar. Kendilerine haksız bir saldırı yapıldığında elbirliğiyle kendilerini savunurlar.” (Şura 42/36-39)
“Sen onlara sırf Allah'ın lütfettiği merhamet sa­yesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah'a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” (Al-i İmran 3/159)
“Hiçbir peygamber savaşanla­rın hakkını zimmetine geçirmez. Kim böyle bir haksızlık yaparsa kıyamet gü­nü, zimmetine geçirdiğini yüklenmiş olarak gelir; sonra, herkese kazanmış ol­duğunun karşılığı kendileri haksızlığa uğratılmaksızın tastamam ödenir.” (Al-i İmran 3/161)

HADİSLER
"Hepiniz gözeticisiniz, gözettiklerinizden sorumlusunuz. Lider bir gözeticidir, yönettiklerinden sorumludur. Adam ailesinin gözeticisidir, onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde gözeticidir, görevli olduğu işten sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malının gözeticisidir, ondan sorumludur..." Buhârî

"Adil davrananlar, Allah katında, Rahmanın sağındaki nurdan minberler üstündedirler. Onlar, hükümlerinde ve ailelerinde, başta bulundukları sürece âdil davrananlardır." Müslim.
"Allah, bir yönetici için iyilik isterse, ona iyi bir yardımcı ihsan eder ki, unuttuğu zaman hatırlatır, hatırladığı zaman da ona yardım eder. Hayrını istemezse, ona kötü bir yardımcı verir ki, unutunca hatırlatmaz, hatırlayınca da yardım etmez"  Ebû Dâvud
“Bir memleketi yöneten idareci elleri bağlanmış olarak kıyamet günü getirilir, adaleti onu kurtarır, zulmü ise helak eder.” Ahmed bin Hanbel

Hz. ALİ, NEHCÜ’L-BELAĞA
(Abdullah bin Abbas’ı Basra’ya vali tayin ettiğinde verdiği öğütlerden)
“İnsanları yüzünle, meclisinle, hükmünle ferahlat, hoşnut et. Öfkeden sakın. Çünkü öfke, şeytanın insanı aldatmak için iğva ettiği kötü bir şeydir. Bil ki seni Allah’a yaklaştıran her şey ateşten uzaklaştırır, Allah’tan uzaklaştıran her şey de seni ateşe yaklaştırır.” (Hz. Ali, Nehcü’l-Belağa, çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul, 1990, s. 361)
(Muhammed bin Ebu Bekr’i Mısır’a vali tayin ettiğinde verdiği emirnameden)
“Onların üstüne kanatlarını ger, onlara iyi muamelede bulun, yüzün güleç olsun. Bakışta da görüşte de bir tut onları. Böylece büyükler kendilerine meylettiğini sanmasınlar, zayıflar adaletinden meyus olmasınlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızın küçüklerini, önemsizlerini de soracaktır, büyüklerini, önemlilerini de. Gizli yaptıklarınızı da soracaktır, aşikar olarak işlediklerinizi de. Azaba uğrarsanız, sizsiniz kendinize fazlasıyla zulmeden; bağışlarsa O’dur fazlasıyla lutfeden. (Hz. Ali, Nehcü’l-Belağa, çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul, 1990, s. 365)
(Malik Eşter’i Mısır’a vali tayin ettiğinde yazdığı ahitnameden)
“… İdaren altındaki şehirlerin düzene girmesi, halkın huzura kavuşması için daima bilginlerle görüş, bu hususta düşünceli kişilerle danış.
Bil ki halk sınıflara ayrılmıştır. O sınıfların bir kısmı öbür kısmının düzene girmesiyle düzelir, huzura erer. Bir kısmının öbür kısmından müstağni kalmasına imkan yoktur.
Bu sınıflardan biri, Allah ordusudur, askerlerdir. Biri umumi ve hususi işleri düzene sokan katiplerdir. Biri adaletle hükmeden kadılardır. Biri insafla, yumuşaklıkla kullar arasında hükmeden, beytülmal işlerini gören kişilerdir. Biri Müslümanların amânına girmiş olan ve cizye veren Kitap ehlidir. Biri vergi veren Müslümanlardır. Biri alış verişle uğraşanlar ve sanat ehli olanlardır. Bir de ihtiyaç sahibi olan yoksul kişilerdir ki bunlar bu sınıfların en aşağı tabakasıdır. Bunların hepsinin adlı adınca Allah katında payı vardır. Kitabında yahut -Allah’ın salatı ona ve soyuna olsun- peygamberinin sünnetinde haddi konmuş, farzı bildirilmiştir ki bu ahid, katımızda korunmaktadır.
Askerler, Allah’ın izniyle halkın sığınaklarıdır, valilerin ziynetleridir. Dinin üstünlüğü, eminlik ve esenlik yolları onlarla korunur. Halk ancak onlarla kalkınır, huzura kavuşur. Askerler Allah’ın emriyle alınan vergiyle beslenebilirler. Düşmanlarına karşı o sayede güç kuvvet sahibi olurlar. Düzene girmeleri ancak o vergiye dayanılarak olur, neye ihtiyaçları varsa onunla düzene sokulur.
Sonra bu iki sınıf ancak üçüncü sınıfla, kadılar, zekat ve vergi memurları ve katiplerle nizama girer. Onlar halkın işlerini düzene sokarlar, faydalı şeyleri toplarlar, ileri gidenlerin de, aşağı olanların da işleri onların sayesinde emniyete kavuşur.
Bütün bu sınıfların ayakta durmaları, tacirlerle, sanatkarlarla mümkündür. Onlar halkın muhtaç olduğu şeyleri toplarlar, çarşılara, pazarlara dökerler, böylece başka sınıfların yapamayacağı şeyleri yaparlar.
Sonra ihtiyacı olan, yokluk içinde bulunan aşağı tabaka gelir. Bunları görüp gözetmek, bunlara yardım etmek gerektir. Allah katında bu sınıfların hepsinin de genişliği vardır, hepsinin de yeri vardır, ihtiyaçlarının giderilmesi, hallerinin düzene sokulması icap eder. Bu da valinin vazifesidir. Valinin, Allah’ın emirlerini gereği gibi yapar, halkın düzenine çalışır, çabalarken Allah’tan yardım dilemesi, hakka riayet etmesi, bu işler kendisine hafif gelsin, ağır gelsin dayanması gerektir.” (Hz. Ali, Nehcü’l-Belağa, çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul, 1990, s. 372-373)

“Akıl gibi zenginlik, bilgisizlik gibi yoksulluk, edep gibi miras, danışmak gibi arka olmaz.” (Hz. Ali, Nehcü’l-Belağa, çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul, 1990, s. 412)
“Bir evdeki gasp edilmiş bir tek taş, o evin yıkımı için rehin edilmesi demektir. (onun yıkılmasının garantisidir.)” (Hz. Ali, Nehcü’l-Belağa, çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul, 1990, s. 440)   

MAVERDİ, NASİHATÜ’L-MÜLUK
“Şu da bilinmesi gereken bir gerçektir ki, idarecinin süsü toplumun düzenidir. Toplum din ve dünya bakımından ne kadar zengin ve yüce olursa, memleketi mamur ve ferah içinde olursa, idarecinin gücü o oranda büyük, saygısı o nispette yüce olur. Ancak toplum ve memleketi ne kadar düşük ve aşağı olursa Melik de o derece bayağı, geliri düşük, övünç vesileleri o nispette az olur. Siyasetçi melikin kendi tebaasının evlerini harabeye çevirerek kendi evini mamur kılmak istemesi yaraşmaz.” (Maverdi, Nasihatü’l-Müluk, “Siyaset Sanatı”, çeviren: Mustafa Sarıbıyık, Kırk Ambar Yayınları, İstanbul, 2000, s. 284)

NİZAMÜLMÜLK, SİYERÜ’L-MÜLUK (Siyasetname)
“Padişah için haftada iki gün Mezalim’e oturmaktan, haklıyı haksızdan ayırmaktan, adalet dağıtmaktan, raiyyetinin sözünü, vasıtasız, kendi kulağı ile işitmekten başka çare yoktur… Zira cihan hakiminin zulme uğrayanlar ve adalet isteyenleri haftada iki gün huzuruna davet ettiği ve sözlerini dinlediği haberi memlekette yayılınca, bütün zalimler korkarlar, ellerini çekerler, kimse cezalandırılma korkusu ile zulüm ve yağmaya cesaret etmez.” (Nizamülmülk, Siyerü’l-Müluk, “Siyasetname”, çeviren: Mehmet Altay Köymen, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1990, s. 18)
“İşlerde danışmak kavi reylilikten olur… Netice olarak karşısına bir iş çıkınca padişah, herkesin aklına geleni söylemesi, ortaya atılan fikri her birinin sözü ile karşılaştırması, doğru olanı tercih etmesi için ihtiyarlar, alimler ve dostları ile meşveret etmeyi vazife bilmelidir. İşlerde müşavere etmemek, zayıf fikirlilikten olur.” (Nizamülmülk, Siyerü’l-Müluk, “Siyasetname”, çeviren: Mehmet Altay Köymen, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1990,s. 117)

GAZZALİ, ET-TİBRU’L-MESBUK Fİ NASİHATİ’L-MÜLUK
“Ey Sultan! Önce insanları idare etmenin kıymetini biliniz, onun tehlikelerini de öğreniniz. Çünkü liderlik büyük bir nimettir. Eğer onu hakkıyla yerine getirirseniz, kendisinden sonra başka mutluluk düşünülemeyen bir saadete ulaşırsınız. Şayet onun hakkını yerine getirmeyip, zulümden geri durmazsanız, kendisinden sonra ancak kafirliğin olabileceği bir bedbahtlığa düşersiniz. Devlet idaresinin kıymet ve büyüklüğü hakkında peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sultanın bir günlük adaleti, Allah’a karşı yapacağı yetmiş yıllık nafile ibadetinden daha üstündür.” (Gazzali, et-Tibru’l-Mesbuk fi Nasihati’l-Müluk, “Yöneticilere Altın Öğütler” çeviren: Hüseyin Okur, Semerkand yayınları, İstanbul 2004, s. 43)
“Ey Sultan! Sen sadece kendi elini zulümden çekmekle yetinme. Kendini zulümden uzak tuttuğun gibi hizmetçilerini, yakınlarını, görevlilerini ve kapını bekleyenleri de terbiye edip güzelleştirmen gerekir. Onların zulmüne razı olma. Çünkü sen kendi zulmünden sorgulanacağın gibi onların işlediği zulümlerden de hesaba çekileceksin.” Gazzali, et-Tibru’l-Mesbuk fi Nasihati’l-Müluk, “Yöneticilere Altın Öğütler” çeviren: Hüseyin Okur, Semerkand yayınları, İstanbul 2004, s. 61)
“Şunu kesin olarak bil ki, Allah insanlar içinden iki grubu seçkin yaratmıştır: Bunlar peygamberler ve devlet adamlarıdır. Allah, peygamberleri, kullara, Yüce Allah’a nasıl kulluk yapacaklarını öğretmek ve O’nu tanıma yolunu açıklamak için göndermiştir. Devlet başkanlarını ise, insanları birbirlerine karşı taşkınlık ve düşmanlık yapmaktan korumak için seçmiş, düzenin ve bozulmanın ipini onların eline vermiş, hikmetiyle halkın menfaat ve faydasını onlara bağlamış, kudretiyle onları en şerefli bir makama getirmiştir. Bu konuda gelen bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Hakkı ayakta tutan sultanlar yeryüzünde Allah’ın gölgesidir.” (Gazzali, et-Tibru’l-Mesbuk fi Nasihati’l-Müluk, “Yöneticilere Altın Öğütler” çeviren: Hüseyin Okur, Semerkand yayınları, İstanbul 2004, s. 107)

ABDURRAHMAN EŞ-ŞEYZERİ, EN-NEHCÜ’L-MESLUK Fİ SİYASETİ’L-MÜLUK
“Haberin olsun ki, adalet, devlet başkanında bulunması gereken niteliklerin en yücesi ve devlet varlığı için en gerekli olanıdır. Zira adalet, halkın yöneticiye itaat etmesini sağlar ve yöneticiyle vatandaşı birbirine yakınlaştırır. Adalet ile işler yolunda gider, ekonomi düzelir, toplum refah ve mutluluğa erer. Diğer erdemli işler de adalet ile tamamlanır.” (Abdurrahman eş-Şeyzeri, en-Nehcü’l-Mesluk fi Siyaseti’l-Müluk, “Devlet Başkanının Nitelikleri”, çeviren: Osman Arpaçukuru, İlke Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 52)
“Haberin olsun ki, zulüm, adalete uymayan harekettir. Zulmün sürekliliği, halkın siyasal iktidara olan sadakat ve bağlılığını sarsar ve verdiği desteği geri çekmesine yol açar. İnsanları isyan ve başkaldırıya teşvik eder. Yeryüzünü ve insanların vicdanını zulümden daha çabuk yıkan, darmadağın eden ikinci bir şey daha yoktur. Çünkü zulmün duracağı bir sınırı ve sonu yoktur. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Kıyamet günü azapça insanların en kötüsü, Allah’ın kendisini halkın yönetimine getirip de sahip olduğu güçle insanlara zulmeden yöneticidir.” (Abdurrahman eş-Şeyzeri, en-Nehcü’l-Mesluk fi Siyaseti’l-Müluk, “Devlet Başkanının Nitelikleri”, çeviren: Osman Arpaçukuru, İlke Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 103)

İBN TEYMİYE, ES-SİYASETÜ’Ş-ŞER’İYYE Fİ ISLAHİ’R-RAİ VE’R-RAİYYE
“En iyi ve mükemmel siyasetçiler, vacipleri yerine getirip, haramları terk edenlerdir. Böyleleri vermekle dinin düze çıkması mümkün olunca ödeme yaparlar, kendilerine ise ancak mübah kılınanı alırlar. Allah’ın emir ve yasaklarından biri çiğnenince Rableri için gazaplanırlar ve kendileri hakkındakini affederler. Hz. Peygamber’in harcama ve ödemedeki tutumu işte budur; aynı zamanda bu en mükemmel hareket yoludur.” (İbn Teymiye, es-Siyasetü’ş-Şer’iyye fi Islahi’r-Rai ve’r-Raiyye, “Siyaset”, çeviren: Vecdi Akyüz, Dergah Yayınları, İstanbul, 1985, s. 88)

LÜTFİ PAŞA, ASAFNAME
“Makam sahiplerini bir iki şikayetçi nedeniyle görevinden almamak gerekir. Şikayet edilen, gerek beylerden olsun, gerekse kadılardan olsun, eğer hakkında bir iki defa şikayet olunursa, veziriazam ona öğüt yollu bir mektup gönderip, nasihat etmelidir. Eğer bununla yola gelmez, şikayetçileri de şikayetlerinde ısrar ederlerse, görevden alınması gerekir. Veziriazam olan şahsın kadir kıymet bilir olması gerekir. Herkesin değerini gerek soyu yönünden, gerek bilgisi yönünden ve gerekse hizmeti yönünden bilmeli ve buna göre görev vermelidir.” (Lütfi Paşa, Asafname, hazırlayan: Ahmet Uğur, Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları, Ankara, 1982, s. 20)

KINALIZADE ALİ ÇELEBİ, AHLAK-I ALAİ
Dayire-i Adliyye
Adldir mucib-i salah-ı cihan
Cihan bir bağdır divarı devlet
Devletin nazımı şeriattir
Şeriate olamaz hiç haris illa mülk
Mülk zabt eylemez illa leşker
Leşkeri cem edemez illa mal
Malı kesb eyleyen raiyyettir
Raiyyeti kul eder padişah-ı aleme adl
 (Kınalızade Ali Çelebi, Ahlak-ı Alai, hazırlayan: Mustafa Koç, Klasik yayınları, İstanbul, 2007, s. 539)
“Adalet dünyanın kurtuluşunu sağlar. Dünya, duvarı devlet olan bir bağdır, devleti düzenleyen şeriattır, hükümdar olmadan şeriat korunamaz, askersiz hükümdar duruma hakim olamaz, mal olmadan hükümdar asker toplayamaz, malı hasıl edecek olan halktır, halkı padişaha kul eden ise adalettir.”

DEFTERDAR SARI MEHMET PAŞA, NESAYIHÜ’L-VÜZERA VE’L-ÜMERA
“Adalet üzre harekete sa’y ü ictihad cümle hükkam üzerine lazımdır. Lakin padişahlara cümleden ziyade ehem ve elzemdir. Zira adl, tevfir-i hazine ve teksir-i raiyyete müeddidir. Hazine ise reaya kesretinden ve memleket mamurluğundan hasıl olur. Memleketin imareti ise adl iledir. Bir memleket ki harabola maldan binasip ve halkı gınada binisap olmalıdır. Nitekim denilmiştir:
Mülk durmaz eğer olmazsa rical
Lazım amma ki ricale emval
Mal tahsili raiyetten olur
Bağ u bostan zıraatten olur
Olmasa adl reaya durmaz
Adlsiz çetr ikamet kurmaz
Adldir asl-ı nizam-ı alem
Adlsiz saltanat olmaz muhkem
Mülkde zelzele gaflettendir
Terk-i ahkam-i şeriattendir
Bağıban etmeyicek çeşmini baz
Bağına herkes eder desti dıraz. 
(Defterdar Sarı Mehmet Paşa, Nesayıhü’l-Vüzera ve’l-Ümera, “Devlet Adamlarına Öğütler”, derleyen ve çeviren: Hüseyin Ragıp Uğural, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1969, s. 23)

Veli KARATAŞ

Sivil Bakış dergisinin 2. sayısında (Eylül-Ekim-Kasım 2011) yayınlanmıştır.